DOLAR 40,1752 0.23%
EURO 47,0803 0.1%
ALTIN 4.324,350,96
BITCOIN 47340536,56%
Ankara
°

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

3. gün Kararmış SOZCU TV ekranında bugün

3. gün Kararmış SOZCU TV ekranında bugün

ABONE OL
Temmuz 11, 2025 05:55
3. gün Kararmış SOZCU TV ekranında bugün
0

BEĞENDİM

ABONE OL

DEMOKRATİKLESME TALEBİ

PKK terör örgütü elebaşı silah bırakma sürecine yönelik açıklama yayımladı. Sözcü TV karartılmasaydı konuyu uzmanlarla enine boyuna tartışırdık. Ancak karartıldık. Neyse ki Sözcü Gazetesi var. Konuyu Siyaset Bilimci Doç. Dr. Onur Alp Yılmaz’a sordum. 

Bugün PKK sembolik olarak silah bırakıyor, Öcalan’ın da İmralı’daki cezaevinde çekilen videolu mesajı servis edildi. Yarın ise Cumhurbaşkanı’nın tarihi bir açıklama yapacağı açıklandı. Biz bu süreçte neler göreceğiz?

İktidar, yasal düzenlemeler yapmak için örgütün sembolik de olsa silah bıraktığını görmek, daha da önemlisi bunu topluma göstermek istiyordu. Bu silah bırakma süreci, aslında o ihtiyaca karşılık verecek bir “iyi niyet göstergesi” olarak tasarlandı. Peki, bu düzenlemeler ne olacak? Eğer kimliklerin tanındığı, ancak demokrasinin olmadığı bir düzenlemeler dizisi, yeni anayasaya yine bu açıdan toplumsal rıza üretecek bir göstermelik şov yaşayacaksak bu, memlekette demokrasi namına elimizde ne kaldıysa onu da kaybedeceğimiz anlamına gelir.

Peki, DEM Parti’nin beklentileri neler? DEM Parti’nin Adalet Bakanı Tunç’la yaptığı görüşmelerin sonucunda kamuoyuna yansıyanlardan bildiğimiz kadarıyla şöyle:

1- Öcalan’ın çalışma koşullarının iyileştirilmesi 
2- İnfaz yasası ve terörle mücadele yasasında değişiklikler
3- Hasta tutukluların durumu 
4- Öcalan’a umut hakkının tanınması
5- Gazetecilerin İmralı’ya giderek görüşme yapması…

Bunlardan anlaşılacağı üzere ortada demokratikleşmeye dönük bir talep yok. Dolayısıyla bu, Kürt sorununu çözmekten çok, Kürt siyasi elitlerinin sorunlarını çözmeye dönük bir süreç. Yalnızca onların mı? Elbette hayır. Diğer yandan Ak Parti ve MHP’nin de siyasi elitlerinin sorunlarına da cevap verecek bir model. Bu modeli dışarıdan destekleyen de Ortadoğu’nun İsrailleştirilmesi sürecinin yürütücüsü Amerika. Nitekim Türkiye, Ortadoğu’da İsrail ve ABD’nin tezleriyle kendisini uyumlandırma çabası içinde. Erdoğan ve Bahçeli’ye, dolayısıyla Ak Parti ve MHP’ye demokrasisiz iktidarda kalmayı garanti eden bu uyumlanma, Öcalan’ın sözünden çıkmamak koşuluyla Kürtlere de kimliksel tanınma vadediyor. İşte bu yüzden bu süreç ne Kürt sorununun demokratik çözümü ne de Türkiye’nin demokratikleşme sorununun. Yani bu kurgunun içinde ne Türklere ne Kürtlere daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha fazla refah… vaadi var.  

Peki nasıl bir sonuçla karşı karşıya kalırız?

Sömüren-sömürülen ilişkisi sürmeye devam edecek ve yalnızca sömüren elitler değişecek, siyaset tamamıyla siyasi elitler arası bir ittifaka dönüşürken toplum ise siyasi süreçlerden dışlanacak.

Böyle bir düzenin içinde Türkiye artık Ortadoğu’da yanan bu ateşlerden korunamayacağı bir yer haline gelir. Ulusal hukuk sistemi yerine çoklu hukukun tercih edildiği, demokrasinin olmadığı ancak kimliklerin tanındığı, her kimliğin bir “önderin” tebaası sayıldığı ve ona tebaası adına rejimin sahibiyle konuşma tekelinin verildiği, yani yurttaşların tamamen esir kılındığı bir rejimde Türkiye hiç olmadığı kadar kırılganlaşır. Bu öngörüler, Ortadoğu’daki tecrübelerimizle sabittir. 
Ortadoğu’nun İsrailleştirilmesi sürecinde emperyalizm, Arap coğrafyasındaki sosyalizmle harmanlanmış milliyetçiliği, yani anti-emperyalist Arap ulusalcılığını parçalamak için kimlik farklılarının çatışmaya dönüşmesini destekledi ve büyüttü. Arap ülkelerinin dirençleri ve müttefiklik ilişkileri böylece kırıldı.

Bir ulus niteliği taşımadıkları ve dolayısıyla demokratik bir rejime de sahip olmadıkları için kaynakların ortak kullanımı ve dağıtımının nasıl olacağı seçimler değil, kimliksel çatışmalar sonucu belirlendi.

İşte bu yüzden bu yol, toplumsal barışı daha da zedeleyecek, tıpkı Ortadoğu’da olduğu gibi emperyalistlerin kimliksel çatışmaları daha da körükleyecekleri bir kırılma yaratacak bir yol. İki milliyetçiliğin birbirini sürekli tetikleyeceği ve demokratik yolların kapalı olması dolayısıyla anti-demokratik yollarla hesaplaşmanın görüleceği çıkmaz bir sokak.

Dolayısıyla Türkiye’nin kaderi, geleceği, demokrasisi, toplumsal barışı otoriterliğiyle meşhur üç kişinin ve emperyalistlerin ihtiraslarına bırakılamaz. Ancak yapılmak istenen tam da bu. Bu sürecin Türkiye’nin CHP’sizleştirilmesi süreciyle el ele ilerlemesi, Türkiye’ye biçilen bu deli gömleğine itiraz edebilecek kudretli bir aktör istenmemesinden bağımsız düşünülmemeli.

‘ARTIK ANAHTAR KARARSIZ AKP SEÇMENİ’

19 Mart’tan sonraki en önemli kırılmanın Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın tutuklanması olduğu yorumları artıyor. CHP lideri Özgür Özel hemen her mitingde “Türkiye’nin birinci partisi CHP’dir”,  Erdoğan’a yönelik “Seni yüzde 29 ile orada oturtmam” diyerek erken seçim çağrısı yapıyor. Hatırlayın Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da son açıklamalarından birinde “Şu anda Türkiye’de birinci parti AK Parti’dir” dedi. O halde Ankara Araştırma Direktörü Mert Uzunsoy’a sorularımızı yöneltelim.

Özgür Özel mitinglerde sık sık “ahlaki ve psikolojik üstünlük bizde” de diyor…. Sizce psikolojik üstünlük kimde?

Psikolojik üstünlük 31 Mart 2024’ten bugüne CHP’de. Kaldı ki bu durum 19 Mart sonrasında perçinlenmeye devam ediyor. Ahlaki üstünlük hususunda da 19 Mart sonrasında CHP açısından üstünlük gün geçtikçe hissedilir olmaya başlıyor. Gözaltılar ve tutuklamaların sebebi olarak gösterilen iddiaların henüz doğrulanmamış olması bunun sebebi. Toplumun önemli bir kısmının ikna edilememiş olması Özgür Özel’in “Ahlaki Üstünlük” kavramını bu kadar sık kullanmasında önemli bir nokta.

Bekir Ağırdır “CHP belki de ilk kez kendisine karşı olan toplumsal kesimlerdeki duygusal ambargoları aşma fırsatı yakalayabilir” dedi. Sizce de öyle mi?

Katılıyorum. AK Parti döneminde CHP seçmeninin yapısını incelediğimizde CHP’nin çoğunlukla orta ve orta üst sınıftan oy aldığını görüyorduk. AK Parti ise orta-alt ve alt gelir grubundan yüksek oranda oy çekiyordu. Şimdi CHP için ekonomik krizin derinleşmesiyle beraber geçmişte AK Parti’ye oy vermiş seçmenin kısmen CHP’ye yönelmeye başladığı görülüyor. Diğer taraftan CHP’nin 12 Eylül sonrasında oylarının dip seviyeye çekildiği Kürt seçmende de oyları yükseliyor. CHP, en uzak olduğu iki kesim olan alt ekonomik sınıf ve Kürt seçmen ile hiç olmadığı kadar yakın son dönemde. Ayrıca CHP’nin oyları genç seçmende de ilk defa ülke ortalamasının üzerine çıkmış durumda. Şüphesiz not düşmem gerekiyor ki CHP’nin toplumun farklı kesimleriyle yakınlaşmasında, partinin kendi başarısı haricinde diğer muhalefet partilerinin biraz daha pasifize olmuş olması da çok etkili.

2019 sonrası tüm seçimlerde DEM ve milliyetçi oylar anahtardı. 2028 veya daha önce yapılacak seçim için de bu geçerli mi sizce?

Artık anahtar mevcut düzenden memnuniyetsiz olan eski AK Parti ve Erdoğan seçmenleri. Türkiye’de seçmenin %67’si en az 1 defa Erdoğan veya AK Parti’ye oy vermiş. O nedenle belirleyici olan seçmen birtakım uygulamalardan şikayetçi olan ve geçmişte Erdoğan’a oy vermiş seçmenin ne yapacağı ile ilgili bir noktada.

Şöyle örneklendirmek daha uygun olur; bugün seçim olsa AK Parti’ye ya da MHP’ye oy vereceğini söyleyen bir kişi İmamoğlu ve diğer belediye başkanlarının tutukluluğunu siyasi bir süreç olarak değerlendirebiliyor. Ya da eğitim, sağlık, adalet, ekonomi gibi alanlardaki çalışmaların yeterli olmadığını söyleyebiliyor. Tam olarak bu noktada anahtar memnuniyetsiz seçmenin, CHP’yi ya da muhalefetten başka bir özneyi alternatif olarak seçmesi, genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde değişmeyen durumu değiştirebilecek tek anahtar olarak karşımıza çıkmaktadır.

‘PANDORA’NIN KUTUSU AÇILDI: YAŞANACAK HİÇBİR ŞEY SÜRPRİZ DEĞİL!’

10 günlük eşi görülmemiş bir karartma süreci ile karşı karşıyayız. Bu kararı verenler adına SÖZCÜ TELEVİZYONU’na uygulanan bu görülmemiş ceza, Pandora’nın kutusunu açtı diyebilir miyiz?

Pandora’nın kutusu içerisinde kötülüklerin bulunduğu sihirli bir kutu. Türkiye’de medya tam anlamıyla özgür ya da bağımsız değildi. Ben medyayı kamuoyunun sesi olarak tanımlıyorum, o nedenle karartılan sadece ekran değil, kamuoyunun sesi ve vicdanı karartıldı. Kutu açılırsa nerelere ne sıçrar? Anayasada basın hürdür, sansür edilemez. Ama ediliyor. Geçtiğimiz gün örneğin Grok sağa sola hoş olmayan cümleler kurmaya başladı ve yetkililer sürece müdahale etti. Buna karşı X’in avukatı şunu dedi: Ben bir gün Grok’un bir cezai kovuşturmaya konu olabileceğini asla tahmin etmezdim, o yüzden (Türkiye’yi kastederek) sürpriz kavramı kalmadı.

İşte Pandora’nın kutusu maalesef açıldı, göreceklerimizin hiçbiri artık sürpriz değil. Türkiye 4-5 yıldır muazzam bir şeyin içinde ama son bir yıldır da inanılmaz bir süreç yaşıyoruz. Bakın daha yeni açıklanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde Türkiye 180 ülke arasında 159’uncu. 2002 yılında bu listede 99’uncuyduk. 2002 yılında iyi bir durumda değildik elbette ama şuan görece çok kötü bir durumdayız. İşte bu yüzden bence Sözcü Televizyonu karartılmadı, milletin haber alma özgürlüğü karartıldı.  

Değişmeyen tek şey değişimdir; deriz hep. Karartmalar olsa da bu ceza ve cezaevi politikasının toplumdaki değişimi, dönüşümü karartma ihtimali var mı?

Ben üniversitede reform dersi veren bir hocayım. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulanmaya başladığı 2017 yılından bu yana çok farklı bir modele girdi. Bu model çerçevesinde toplumun şeffaflaşması ve hesap verilebilirlik kapsamında çok sert bir gerileme yaşandı. Emin olun bu karartmalar veya lisans iptalleri gibi durumlar ne kadar yaşanırsa yaşansın toplum bir adım geri atmayacaktır. Toplumu susturamazsınız. Çünkü haber alma özgürlüğünün önüne geçilemiyor. Engellenen ya da durdurulan internet uygulamaları buna en önemli örnekler. 19 Mart’tan sonra yaşananlara tepki olarak “İnsanlar bir gün bağırır, 2 gün bağırır, sonra evine döner, susar” deniyordu. Ama öyle olmadı. Toplum sonuna kadar direniyor.

source

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.